NASIL KIYDINIZ MİHRAÇ’A

NASIL KIYDINIZ MİHRAÇ’A

Güzel bir şarkı var. Son günlerde her yerde duyar oldum. Serkan Kaya söylüyor. Bu yazıyı okurken o şarkıyı alıp dinleyin ya da içinizden mırıldanın.

Nakaratı şöyle “Ben keder üretir, dert yaratırım. Aleme ibrettir her bir satırım. 40 yılın başında halim hatırım sorulsa ne yazar sorulmasa ne”

Adı Mihraç Çelik. Erzurum Pasinler doğumlu. Soğuk toprakların sıcak insanı. Şivesi yüzünde, nağmesi dilinde. Kara gözlü yağız bir Anadolu genci. Mert, dürüst ve derdi sadece geçinmek. Ömrü fakirlikle geçmiş, bir ekmeği 9 kardeşiyle bölüşmüş, yavan ekmeği soğan katarak yemiş. Sevgiyle, duayla büyütülmüş. Liseyi Ağrı’da yatılı okumuş. Okul parası için akşamları ve haftasonlarında çalışmış. Yılmamış, yorulmamış. Ailenin tek okuyan çocuğu olarak hayata sarılmış. Yıllar içerisinde onlarda İstanbul’a taşınmış. Burada garsonluktan tutun pazarlarda limona kadar satmış. Dilinde duasını ve Allah inancını hiç kaybetmemiş. Üniversiteyi kazanmış. Diyaliz teknisyeni olmuş. Bu seferde diplomalı işsizler kervanına girmiş. İş aramış iş aramış iş aramış. O arada bir deri atölyesinde iş bulmuş. Deri temizlemiş. Evine ekmek götürmek için. Babasının 6 ay önce beyin kanaması geçirip kısmi felç kalması belini bükmüş. 9 kardeş babalarını tedavi ettirebilmek için kırkı kırk yarmış. Oda bu süre zarfında 2 ay önce İstinye Üniversitesi Liv Hospital Bahçeşehir Hastanesindeki iş ilanlarını görmüş. Başvuru yapmış. Kabul edilmiş. 2 ay deneme süren var denilmiş. O işe başlamış. Bazı günler iş yerine yürüyerek gitmiş. Elbisesini temiz giyinmiş, kimseye saygısızlık yapmamış. İşi öğrenmek için sürekli mesaiye kalmış, ancak kendisine verilen sözler tutulmayınca istifa etmek istemiş. Hayatın sillesiyle büyümenin verdiği yara ve hayatta doğrulamayan belini burada gördüğü mobbingler bir kez daha bükmüş. Bazen en yakın arkadaşlarına “yok mu lan bir parça ekmek içine soğan bırakıp yiyelim” kul hakkına girenlerden kurtulalım diyerek. İçindeki isyanın son dışa vuruşunu yaşamış. İsyanı hayata değil, onu kullananlaraydı aslında. Nerden bilsin ki işe başladığı yerden ayrılmanın kolay olmadığını.  Ona çıkacak faturadan haberi yoktu tabiki. Önüne hemen İstinye Üniversitesi Liv Hospital Bahçeşehir Hastanesi Misafir Hizmetleri Müdür Yardımcısı Anıl Yarar çıkıyor. (Hani şu hastane kafesinde ayakta hızlı hızlı sigara içip çalışanlarına da telefonla ayar veren. Aynı kişiden bahsediyoruz) Pazartesi yanıma gel erkek erkeğe konuşalım demiş Mihraç’a. Garibimde tamam demiş. Günler geçmiş Pazartesi gelmiş. Mihraç telefonu eline aldığında tüm whatsapp gruplarından çıkartıldığını görüyor ve soluğu hastanenin insan kaynaklarında alıyor. İstifa dilekçesini veriyor. Ona herkese denildiği gibi çıkamazsın kasanda açık var deniliyor. O arada en sert yüzle tanışıyor. Misafir hizmetlerinin müdürü Başak hanım devreye giriyor. Mesaj atıyor Mihraç’a. 15 dakikaya yanıma gel yazıyor. Mesajı okuyan Mihraç ne oluyor kardeşim deyip müdürünün odasına gidiyor. Bana haber vermeden nasıl istifa edersin diyor sert bir tonla. Oda da bulunan Anıl Yarar konuşmaya önce dahil olmuyor. Mihraç neye uğradığını anlamadan ikinci fırçayla karşılaşıyor yine Başak hanımdan. Beni dinlemeyeceksen neden iki saattir beni bekletiyorsun diyor. Mihraç ne diyorsunuz diyemeden beni gruplardan çıkartan sizsiniz neden yanınıza geleyim diyor. Başak da çalışmak istiyorsan çalış istemiyorsan çalışma diyor. kovuyor Mihrac’ı odasından. Mihraç yeniden insan kaynaklarına çıkıyor. Ardından da Anıl Yarar gidiyor insan kaynaklarına. Finanstan sorumlu genel müdür Yardımcısı Zeki beyin odasına Mihraç’a 2 protokol veriyor. 10 bin lira borcum var diyor. İçeride 7 bin liran var onu kesiyorum. 3 bin lirada elden getireceksin diyor. Mihraç’ta lanet olsun diyor ve imzalıyor protokolü. 10 bin lirasını kesiyorlar. 3 bin lirada borcu kalıyor. Bir buçuk aylık bir personele hiç maaş vermeden içerideki 7 bin lirasına el koyan Anıl, savaş kazanmış edasıyla odasına iniyor. Mihraç’ta cebinde parası olmadığı için evine yürüyerek gidiyor. O günden beridir de iş bulamadı. Kendisini aradım. Nasılsın dedim. Elimden gelen bir şey var mı dedim. İş konusunda sana yardımcı olabilirim dedim. Abi sende bizim oralardansın dedi. Teşekkür etti, biraz ağladı, biraz güldü, biraz sinirlendi telefondaki konuşmamızda. Hayata ve Allah’a olan inancını hiç yitirmeyeler kendilerine yapılanları asla unutmaz abi dedi. Ben Allah’a havale etmedim. Onlar bana yaşattıklarını elbet bir gün yaşayacaklar dedi. Bana ses ol abi dedi. Mihraç hem bir buçuk ay çalışıp hem de nasıl borçlu çıktım anlamadım dedi. Bende sesi oldum. Evet hikaye burada bitiyor. Ama Mihraç’ın hayatla savaşı yeniden başladı. O şimdi diğer kardeşleriyle birlikte hasta babalarına bakmaya çalışıyor. Bu hastaneye karşı da bir hukuk savaşı başlatıyor. Bende kendi avukatlarımı kendisine verdim. Onların hukuki ücretlerini de ben ödeyeceğim Mihraç için. Onun parasını hiç edenler bilmez ama bu ülkeye analar çocuklarını onlar fırçalasın, paralarına el koysun diye doğurmuyor.

Bu yazdığım hastane misafir hizmetlerinin mağdur ettiği kişilerden sadece birinin hayat hikayesiydi. Unutmayın! Fakirlik görmeyenler kimseye acımaz.

Önceki Haber KATİL UŞAK
Sonraki Haber GEÇMİŞİ KARANLIK
Benzer Haberler