KUR YÜKSEKLİĞİ DURDURULABİLİR Mİ?

KUR YÜKSEKLİĞİ DURDURULABİLİR Mİ?

Son dönemde ekonomide yaşanan sıkıntılar malum.

Yüksek enflasyon, artan işsizlik, yatırım ve tasarruf yetersizliği, bilinçsizce uygulanan ve hiçbir realiteye uymayan faiz politikası...

Elbette bu saydıklarımıza ilave olarak Türk Lirası’nın değer kaybı ve halkın fakirleşmesi… Bu kadar olumsuzluğun yanında bir de yükselen kur… Peki, kurlar bir seviyede sabit durdurulabilir mi? Mesela devlet bir rakam belirleyebilir mi kur seviyesi için?

Söylenirken çok basit gelebilir, peki ya uygulamada?

Mesela döviz kuru nasıl oluyor da 40 TL’yi aşabiliyor?

MB’nin müdahalesine rağmen neden döviz kuru yükselişi önlenemedi?

MB’nin dövizin ateşini söndürmek için sattığı milyarlarca dolar tutarındaki döviz neden işe yaramadı?

Bu paralar kimin ya da kimlerin cebine girdi? Ya da söylendiği gibi döviz kuru artışında gerçekten de dış güçlerin parmağı var mı?

Hemen söyleyelim, son sorunun cevabı kesinlikle hayır. Hadi gelin, Türkiye’nin kur politikasına ve geçmişte yaşadığı, bundan kaynaklanan problemlere ve sebeplerine beraber bakalım.

Özellikle 1980'den sonra liberalleşen Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri de döviz kuru artışı. Zaman içinde uygulamalarda değişikliğe gidilse de Türkiye, döviz kurundaki fiyatlamanın piyasa koşullarında belirlenmesini kabul etmiş; ufak değişiklikler olsa da temelde bu mantığı uygulayan ülkelerden biri olmuştur. Öyle bir hâle gelindi ki herhangi bir oynaklık ya da karar değişikliği, ilk olarak kurlar üzerinde etkisini gösterir oldu. Akıllara gelen soruyu sormanın şimdi tam zamanı:

Devlet, döviz kontrolünü sağlayabilir mi?

Teorik olarak bunun cevabı evet. Sabit döviz kuru uygulamaları ile bu yapılabilir. Zamanında bu politika uygulandı. Ancak gerek küresel ekonomik gelişmelerin giderek liberalleşmesi gerekse Türkiye ekonomisinin yapısı, yaşanan sorunları tam olarak çözemedi. Hemen söylemekte fayda var: Bu uygulamanın başarılı olduğu dönem için 1930’lu yıllar diyebiliriz.

Peki, Türkiye sabit kura geçebilir mi? Geçerse ne olur? Böyle bir durumda bu hamleyi yapmak ülkeye döviz girişini durdurur. Sabit kur rejimi, sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir sistemde uygulanamaz. Sabit kur rejimine geçebilmek için öncelikle sermaye giriş çıkışını denetim altına almak ve dolayısıyla konvertibiliteden vazgeçmek gerekir. Bu da isteyenin istediği zamanda elindeki veya banka hesabındaki TL’leri verip istediği yabancı parayı alabilmesi olanağını kaldırır. Şu anki koşullar altında Türkiye’de bu ve buna benzer bir rejimin uygulanması mümkün değildir.

Başka önemli bir konu da son yaşanan gelişmeler karşısında ülkelerin uyguladığı ekonomik politikalar. Son dönemde yaşanan olgular ve iktisadi gelişmeler, ekonomik algıları da değiştirdi. Gelişmiş ülkeler bile bu süreçte; “Liberal politikaların yerini hangi politikalar almalı? Yaşanan krizlerle mücadele etmek için neler yapılmalı?” gibi sorulara cevap aramaya başladı. Artık neo-liberal politikaların teorileri yeterli olmuyor ve iyiden iyiye “kamusal politikalar” yüksek sesle dillendirilmeye başlandı. Özellikle de gelişmekte olan ülkelerde…

Yaşanan bu sıkıntılardan en fazla etkilenen ülkelerden biri de hiç kuşkusuz Türkiye. Kısa, öngörüsüz, tasarruf düzeyi düşük ve Batı sermayesine sürekli ihtiyaç duyan bir ülke konumunda olan Türkiye, şimdi bir tercih yapmak zorunda. Ya liberal sistemin kuralına göre oynayıp ekonomik dengelerinin bozulmasına ses çıkarmayacak ya da bu sistemi kırarak planlı karma ekonomiye dönecek.

Ekonomi yönetimi artık şu sorulara cevap aramalı:

Piyasa ekonomisine dayanan kapitalist düzen mi?
Merkezi planlamaya dayanan sosyalist düzen mi?
Demokratik planlamaya ve sosyal devlet anlayışına dayanan karma ekonomik düzen mi?
Gelinen noktaya baktığımızda her konuda dışa bağlı, para ve finans sisteminde istikrar yakalayamayan, uzun ve kararlı politika üretmeyi bırakan, umutsuzluğun kol gezdiği, yarın sabaha nasıl uyanılacağının bile belirsiz olduğu bir süreci yaşıyoruz. Uygulanmaya çalışılan politikalarda istikrar yok.

AKILDAKİ SORULAR

Bir dönemi hatırlayacağız, faizler düşürüldü. Sonuç ne oldu dersiniz?

Mesela enflasyonun düşeceğine olan inanç piyasada oluştu mu?

Faiz düşürmeyi başarılı görenler keşke Türkiye’nin son bir yılda sadece faize ödediği borcu da söyleselerdi. Faizi tek hanelere düşürmek çözüm ise neden faize ödenen para yükselişte? Madem ekonomik birimler TL’ye özendiriliyor, neden devlet, ödemeyi kabul ettiği borçları döviz kuruna endeksledi?

Madem enflasyon bu kadar olumsuz ve mücadele edilmesi gereken bir konu, geçiş garantili ödemeler için neden ABD enflasyonu esas alındı?

Peki ama “Faiz düşüyor, ne var bunda?” dediğinizi duyar gibiyim. Unutmayın; düşük faiz oranları, borç paranın maliyetini düşüreceği için borçlanmalar ve harcamalar artar. Bu da yüksek enflasyon oluşturur.

Sanırım faizi merak edenlere son olarak şunu söylersem ne demek istediğim daha net anlaşılır: 2022 yılının ilk üç ayında toplanan vergilerin yaklaşık %20’si faiz ödemesine gitti.

Türkiye, 2023 yılında 28,4 milyar dolar faiz ödedi. Bu, 2011 yılından bu yana dolar bazında bir yılda faize ödenen en yüksek miktar oldu. TBMM'de kabul edilen bütçeye göre hükümet, 2024 yılında 11 trilyon 89 milyar lira harcama yapacak. Bunun 1 trilyon 254 milyarı faiz harcamasına gidecek.

Bu oranın artması demek, yeni yılda bütçede oluşacak açığın kapatılması için yeni zamların da habercisi olabilir.

NOT: 2003-2023 yıllarını kapsayan son 21 yılda Türkiye faize 563 milyar dolar ödedi.

Benzer Haberler