TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ 2.0 VE POPÜLER KÜLTÜR CANAVARI

TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ 2.0 VE POPÜLER KÜLTÜR CANAVARI

Tarih boyunca toplumların ekonomik, siyasi, ideolojik veya kültürel yapıları sistemler tarafından kontrol altında tutulmuştur.

Sovyetler Birliği’nde sosyalist propagandası, Nazi Almanya’sında antisemitizm propagandası ve Yahudi karşıtlığı, Çin’de Kültürel Devrimin komünizm diktası milyonlarca insanın hayatına mallolduğu gibi, yüzyıllar boyunca gelecek nesillerin kaderini etkilemiştir.

Günümüzde toplumsal mühendislik projeleri popüler kültür akımlarıyla yayılıyor; LGBT+, eşitlik, çevre koruma ve insan hakları, film-dizi sektörleri, Woke kültürü gibi.

Sağlıksız Bedenlerle Barışma Aldatmacası

Tüm kusurlarına rağmen, sağlıksız bir vücudu kabullenme ve meydan okuma eyleminin topluma dayatılarak yapılması. Yüzlerce kilo fazlalık yağ, bakımsızlık, vücut tüylerinin bir erkek gibi bırakılması, bol paçalı kıyafetler, vatkalı geniş omuzlu ceketlerle; dişil tüm özelliklerin terk edildiği bir kadın prototipi. Kadın-erkek eşitliği üzerinden kadınların erkekleştiği, erkeklerin dişileştiği, kimliklerin kanserleşip cinsiyetlerin evrimleştiği yapıda hedeflenen cinsiyetsiz bir dünyaya adım atıyoruz. Bugün erkeklerde normal kabul edilen testosteron oranı, 40 yıl önce acil tedavi gerektiren düşük seviyeydi. 

Çok uzak değil, belki 20 yıl sonra ebeveynler bebeklerini cinsiyetine göre yetiştiremeyebilir. Bir annenin kızına pembe renkli bir elbise giydirmesi bile zorbalık, cinsel kimlik müdahalesi olarak görülebilir. Çünkü çocuklara anaokullarındaki eğitimle, çizgi filmlerle, tablet oyunlarında bile sürekli LGBT+ propagandası aşılanacak.(Şu an bile yapılıyor) 

Çocuklar bu ağır psikolojik saldırılar altında ve destekleyici sağlık komitelerinin muayenesiyle cinsel kimliklerini kendisi seçecek. Türkiye’de bir dönem trend olmuş, anaokullarında çizilen gökkuşağı resimlerinin her evin camına asılması projesi de bu bakımdan masum değildi.

Feminizm Balonu

Cinsiyetsiz toplum hedefinde aile birliğinin zayıflaması, çocuk sahibi olmanın gereksizliği, bireysel özgürlük nidalarıyla birlikte toplumda ciddi karşılık buldu. Avrupa ve ülkemizde evlilik oranları düşerken, bebek doğum oranları alarm seviyesinde. İşinin kadını olmak, ekonomik özgürlüğünü elinde bulundurmak kadınları toplumda daha eşit hale getirmedi. Yüksek enflasyon, mobbing, iş stresi gibi nedenler yeni sorunlar ortaya çıkardı. Kadınlar iş dünyasında emeklerinin karşılığını hala alamıyor. Kadın maaşlarının erkeklerden düşük olması, mecliste erkeklere oranla kadınların azlığı, tüm kalifiyeli işlerde erkeklerin egemen olması gibi problemler, devasa boyutlarıyla önümüzde hala duruyor.

Üstelik; kadınlar kendini iş hayatına verdiği için doğurganlık dönemlerini verimli kullanamadı, geç evlilikler ciddi uyumsuzluklar yarattı. Feminizm, kadınlara vadettiği gücü veremediği gibi bir de yalnızlık hediye etti. Çünkü sahte feminizm mücadelesinde kurulan dernekler fonlandığı kuruluşlara hizmet ettiği gibi, LGBT hakları ya da etnik akımları; kadın hakları çatısı altında maskeleyip onların hak arayıcısı oldu. Artık cinayete uğrayan kadınlar, kurum çıkarları açısından bir bildiri ya da sosyal medya paylaşımında kullanışlı bir malzemeden öte değildi.

Mağdurum da Mağdurum

Sadece ülkemizde değil tüm dünyada kimlik siyasetleri, kurban rolleri, bölücülük ve kutuplaşmalar en büyük sorunların başında geliyor. İnsanların kendilerini ırk, cinsiyet, siyasi görüş temelinde mağduriyetler yaratıp sürekli ezilen olarak görülmeleri teşvik ediliyor. Bu siyasi anlatı, asıl sorunları ele almayı imkansız hale getirerek sonsuz bölünmeler yaratıyor.

Muhalif görüşler ve mağduriyetler sadece sorunlar üzerinde tepinip duruyor. Sorunlar hakkında konuşması-yazması bir fenomen haline geliyor. Her iki taraf cadı avına soyunup birbirlerini fişliyor. Yapılan sert müdahaleler ve tartışmalı soruşturma kararları da toplumda; kanıksama, kabullendirme, sindirme amaçlıyor. Sosyo-Psiko savaş teknikleri uygulaması da bir toplum mühendisliğidir.

Bu politizasyon toplumda sürekli iç çekişmelere, kutuplaşmalara yol açarak insanların dikkatinin dağılmasına, birbirlerine husumet beslemesine neden oluyor. Birleştirici söylemlere başvurarak, sorunlar iyi analiz edilip, çözüm üretilmesi gerekirken; herkesin birbiriyle didiştiği, kişisel çıkarların her şeyin önüne geçtiği, toplum olarak gerçeklerin yansıtılmayıp sadece manipüle edildiği koca bir karmaşıklıktan ibaretiz.

‘Win-Win’ anlaşmalarının batan bir gemide işe yaramayacağı umarım çok geç olmadan fark edilir.

Benzer Haberler